“Bir soda, iki çay ne yapıyor?” dedim. “İyiler be amcası, büyüyorlar işte” dedi garson. Canımı ye garson.

12 Aralık 2012 Çarşamba

nutellanın dibini sen yedin dimi?

güzel gülüyorsun
tanışalım çok isterdim,

-ben pek gülemem mesela

puantiyeli herşeye bayılırım
nedense bil istedim,birer kahve içelim mi?

-sahi kahve sever misin?

ortadoğunun tozunu attıralım beraber
Casablanca'ya varmadan çölde sabahlayalım ne  dersin?

-pasaportun yeşil biliyorum

(Zagrep/Hırvatistan  22.07.2012)

9 Aralık 2012 Pazar

alıntı twit,,

-Onu görünce sanki içimde bişeyler yerine oturdu tık diye bi ses geldi derinlerden 
-Kedidir o 
ktp:şeker portakalı,,
-Sanırım 
-Devam o zaman ölüme daha yolumuz var,,

26 Kasım 2012 Pazartesi

Kılıçarslan Abi,,

Daha çok patriot, daha çok banka şubesi, daha çok cami... Her şey "daha çok" olurken ben neden kendimi "azalmış" gibi hissediyorum Abidin?

"yılın en uzun gecesi gibi bakınca bana / tüm uykulardan uyanıp namaza davranmak gibi oluyor dünya / dünya: ne ayıp şey"

21 Kasım 2012 Çarşamba

Neredeyse Eksiksiz,,

Biliyorsun, ölüm diye bir şey yok, diyor adam kadına.
Biliyorum, evet, artık öldüğüme göre, diyor kadın.
İki gömleğin de ütülendi, çekmecede,
sadece küçük bir gül benim özlediğim,,
 
Yannis Ritsos

16 Kasım 2012 Cuma

yürüdüm,,

        dışarı çıktım ve eldivenle güneş gözlüğünü aynı anda kullanabildiğimiz bi gün ne kadar kötü olabilir ki dedim kendi kendime,kıştır ama yazdır hava,5 kilo mandalinayla piknik yapılabilecek potansiyeli olan bi gündür mesela,güzeldir,,
         istiklalden aşağı yürüdüm d&r a baktım şöyle bi plak satmaya başlamışlar görmemiştim daha önce.olmayan gramofonum için bi plak seçmek istedim karıştırdım biraz,Bob Marleyi buldum aralarından,gülümsedim,,
         yürüdüm,yüzbininci kez de olsa aynı hevesle,çiçek pasajının bi kaç fotoğrafını çektim,iyi pozlar verdi O da bugün hep  sağolsun.yürüdüm tekrar galatasaray lisesinin önünde eylem yoktu,bişeyler kahrolsun diyenler yoktu,şaşırdım,biraz aşağıda ilk ipek eşarbımı aldığım dükkanın vitrinine bakındım biraz,vitrinden yansıyan kendime baktım,,
          yürüdüm sessizce tramvay yolunu takip ettim,itaatkardım,yolundan sapmadım.ayrı zamanlarda 'ingilizce öğrenmek ister misiniz?' diye elinde broşürlerle yolumu kesen 3 kişiye nazikçe gülümsedim.
                        -sahi çok mu belli oluyor ingilizce bilmediğim? her neyse,,
          yürüdüm,kırmızı eldivenlerim vardı,kulaklığım ve spor ayakkabılarım mutluydum kısacası ,yürüdüm.darlaşan sokaklardan birini seçtim gündüz vaktiydi ama sakinlerdi,bi kaç tabela gördüm ilerideki birşeyleri işaret eden,takip ettim itaatkardım.galataya dadandım bi süre önünde fotoğraf çekinenleri izledim.arnavut kaldırımı taşlarına baktım,eğildim aralarındaki izmaritleri gördüm.galataya komşu apartmanlardan birinde oturduğumu hayal ettim.yüksek tavanli,döşemeleri gıcırdayan ve mümkünse ahşap giyotin pencereleri olan,penceresinin önünde mor bi menekşe bi kaç saksı fesleyen,içeride Marley çalan bi gramofon.
  -mutluluktan öleyazdım.her neyse,,
          yürüdüm,biraz ilerde sağda kimsenin bilmediğini düşündüğüm bi camii vardı biliyordum.sekiz rekatımı bıraktım içerde ve ayakkabılarımı bağladım,yürüdüm.buraya bi akşam mutlaka gelmeliyiz diyerek konak kafenin önünden geçtim
   -daha önce çok defa yaptım bunu evet.
          yürüdüm tophaneden tramvaya binmeden önce çay içtim 3 bardak.bi de simit susamları gülen,,


8 Kasım 2012 Perşembe

inandıramadım seni,belki de kendimi bile,,



“Hiçbir zaman inandıramadım seni kahramansız bir dünyaya neden inandığıma. Hiçbir zaman inandıramadım seni o kahramanları uyduran zavallı yazarların neden kahraman olmadıklarına. Hiçbir zaman inandıramadım seni o dergilerde resimleri çıkanların bizden başka bir soydan olduğuna. Hiçbir zaman inandıramadım seni sıradan bir hayata razı olman gerektiğine. Hiçbir zaman inandıramadım seni, o sıradan hayatta benim de olmam gerektiğine.” Orhan Pamuk, Kara Kitap, 1990

17 Eylül 2012 Pazartesi

tanrım mola!

pahalı kan diye sürebilir şiir, ama sürmeyecek 
kimse masadan kalkmasın anlaşmada hesap ortak yazılı 
boş bir ayakkabı ile dolu bir ayakkabı arasındaki fark kadardır bazen insan 
çünkü herkes ucuz mazot ve ucuz ayakkabı almak ister 
neden-sonuç arasındaki kanlı ilişki ve sokaklardaki toplu striptiz 
striptizden kastım imgesel bir şey; kocasına çorap seçen bir kadınınki 
halkın yüzde yetmişbeşle desteklediği; katliamlar da özelleştirilsin 
kandiller tebrik edilsin ve herkes otururken karnını içine çeksin 
şimdi burada bebeğim, aşkım, birtanem: hatta hepsinden iki kere 
canlı müzik eşliğinde söylediğimi farzet etkileyici olsun diye 
böyle durumlarda işiniz bitince müzisyeni öldürebilirsiniz 
sonra her şeyi unuturuz: yüzseksenbin cigabaytlık unuturuz 
normal koleksiyonuna iki, memnuniyet koleksiyonuna bir parça daha ekleriz 
hiçbirşey olmamış gibi bir mısrayla devam ederek: 
bensizim, bütün mazeretlerini anlıyorum seni yalnız… 
ucuz mazot dizel araba diye sürebilir şiir ama sürmeyecek 
hiçbir şey olmamış gibi sürdüremem bu sıkıcı ironiyi 
hatır hatalarını ve a’dan z’ye bir dizi oluşturanları 
diziyi bozan, ilk fırsatta unutulacaklar listesine eklenenleri 
bunlar üzgün birinin cümlelerine benzemiyorsa üzgünüm 
ama boş çocuk terliklerine… ama tanrım! 
1.09.2005 tarihli hürriyet’te fotoğrafları vardı: 953 ölü 
hürriyet okuduğum için özür dilerim 
hesap ekstremdeki artı ve arabamın full deposu için özür dilerim 
beni seversin. varsa bir hakkım onu kullanıyorum. 
tanrım mola!

Osman Konuk

Ucuz Mazot 

'çay erdal bakkal'da içilir',,

‘ve oturdu mu bir masaya
…hakkını verir çay içmenin..’
  | Cahit Zarifoğlu 


‘iki çay söylemiştik orda biri açık
keşke yalnız bunun için sevseydim seni..’
| Cemal Süreya 


‘ama bu kente gelirsen unutma beni ara,
sana bir çay ve temiz yaralar ısmarlarım..’
| Osman Konuk 


‘hadi iç de çay koyayım..’
| Âh Muhsin Ünlü 


‘seni çay içerken izlemek,
seni çay doldururken,
seni demlerken çayı,
kimseler inanmasa da düpedüz sevap..’
| Alper Gencer  


‘çay henüz her şey bitmedi demektir..’
| Cezmi Ersöz 


‘çay içmeye gidenler vardı akşamüstü, parklara gidenler de
duruma uymak kısaltıyordu günlerini artamayan eksilmeyen bir hüzünle..’
| Turgut Uyar 


‘her gülümseyişin de tüm ülkeye çay ısmarlayayım,
seninleyken bir yudum çay zenginleştirilmiş uranyum gibi enerji veriyor bana..’
| Murat Menteş 


‘bütün gün kahvede oturdum yedek kulübesinde
ve bir kardeşim saf dışı kalsın diye çay söyledim kahveden..’
| İbrahim Tenekeci 

‘aşkınla demlenmiş sıcak bir çay içmeliyim.
küfürler saçıp etrafa,belalara bulaştırmalıyım ağrılı başımı.
yokluğuna alışmamalıyım..’
| Tarık Tufan 


‘bir çay bardağını başka başka tutan ellerin becerikliliği mı?
görülmediği gibi
ama var mıydı sanki görülmek isteyen
var mıydı bir şeyler bekleyen yüreğimin eskittiklerinden..’
| Edip Cansever
 
 

‘çay içiyoruz
mutlu bir sessizlik içinde..’
| Cevat Çapan 


‘yazsam okusam, okusam yazsam
biri devamlı çay verse bana..’
| Ömer Lütfi Mete

 
 
Çay ayrılıkların merhemi gibidir.
  | Yetmis2

12 Eylül 2012 Çarşamba

sorgula!

mezun olduğumu bildiğim halde bu sayfa açılana kadar kalbim yerinden çıkacak gibi oldu,çok garip pek fena dostlar.),,

3 Mİ IDIOTS?

 İsmini duydum epey bir süre önce sonra baktım kapagını gördüm,Imdbsini okudum biraz,bir ara izlerim deyip kapattım.Bi kaç yıl geçti .Evde sıkıntıdan patlanılan günlerde beynimi şöyle bir çalkalayıp aklım kıyında  köşesinde kalan filmleri ön loba topladım.İçlerinden '3 idiots' galip geldi aldım izledim.
        Bu budala 3 serseri yüzünden salya sümük ağladım!
        Artık en sevdiğim filmler listesinin üst sıralarındalar.
 'Bu aralar izlemediğim bi film arıyorum,ilgilenenlere duyurulur' diyorsanız buyrun burdan yakın!,,
       

8 Eylül 2012 Cumartesi

'benim olsunlar' dedim ya la!,,

kolay kolay kıskanmam!

sınavda çıkmayacak sorular,,

teşekkür ediyorlar, çok yaşıyorlar, işe geç kalmıyorlar
çeyrek altını önemsiyorlar, küresel ısınmayı ve beş çaylarını
ortadoğu’yu ihtiyaç halinde seviyorlar, gökdelenleri her haliyle
eve geç gelmeyi borsaya bağlıyorlar, geriye kalanları astrolojiye
“konuşan tartı”lardan korkmuyorlar bir de, 
-ben bazen korkuyorum-

artis diyorlar erken ölenlere bir akşamüstü her yer kalabalık
her yer kalabalık, üzgünüz yeteri kadar ve rimbaud mahkemelerde sanık
sırayla ölüyor kumbarası kırılmış çocuklar, tez konusu bile değiller
içinde ortadoğu geçmeyince şiir de olmuyor, bir şeyler kahrolsun!
-işgal edilmiştir inandığımız tüm çiçekler!

stratejik bir aşk yaşıyorum devlet görmesin, keşişleri hemen soboleyin
bu saklambaç bizden uzak, kavimler göçü konumuz değil, seni seviyorum!
ideolojiler söylüyorum dünya kurtarmak isteyenlere ve çok rüya görüyorum
insanı anlamakla meşgulüz, üstelik görünürde hiç ipucu da yok
ben bazen korkuyorum, annem duruyor hemen kalbime
beni hep yanlış öldürüyorlar anne diyesim geliyor
sonra cihad geliyor aklıma, cihad’ı çok seviyorum
-ama bunları coğrafi keşiflerle açıklayamam-

çocuğu okula yazdırıyorlar, merkez sağ’ı ve dedikoduyu çok seviyorlar
üniter yapı diyorlar, uluslararası toplum, en az iki yabancı dil
minareler gölde ediyor, başka ihsan da istiyorlar
akşam ezanında eve giriyoruz, üzgünüz yani gereği kadar
demokraside ısrar ediyorlar bir de, ben rahatça ölsek diyorum.

yemeklerden sonra pişman oluyorlar, kravat takıyorlar, az seviyorlar
aşık olamıyorlar, çok şişmanlıyorlar ve hiç gülmüyorlar
-manavlar da şiire inansın diye kırmızıydı belki elmalar-
elmalar deyince aklıma annem geliyor ve taksitli sancılar
bir yanağın elma oluşunu,
devrik cümlelerle düşünüyorum…

-sigortalı bir işe girmeden âşık olunmuyor-


Güven Adıgüzel 
İtibar dergisi  10. sayı -alıntı-

18 Ağustos 2012 Cumartesi

Amsterdam,amsterdam,,


        Kaybolan blogumu bulduğuma göre başlayabilirim;anlatacak çok şeyim var elbette,küçüklüğümden beri çok okurum,ama çok gezen daha çok bilir her türlü iddasına girerim.)
       Seyahatimin baştacı yaptığım mutlaka tekrar gelmeliyim dediğim Amsterdam'ı anlatmak istedim öncelikle.Hollandayı hepimiz inekleri ve sokaklarında eşsiz görsel sunan laleleri ile biliyoruz kulaktan dolma.Bahsedilen laleleri çok fazla göremedim ben ama inekler için aynı seyi söyleyemiyecegim tabiki.) maşallh heryerdeler,,
       Nese efenim Amsterdam bildiğiniz üzere HoLlanda'nın başkenti orta avrupa haritasında oldukça kuzeyde kalan bu şehir,ayagımızda sandaletlerle buz gibi havasıyla karşıladı bizi,soğuya dayanamayıp alıp apar topar üzrimize giydiğimiz saçma sapan 'I love Amsterdam'yazılı polarların resimlerimize olan görsel katkısını da es geçmemek lazım tabi ki.
kanal turundan kıyı görüntüsü,,
        Amsterdam'ın diğer bir adı da 'Dünyanın gay başkenti' yada 'özgürlükler şehri' olarak da anılmakta.Eşcinsel evliliklerin,esrar kullanımının vs.bunun gibi bir sürü durumun yasal oldugu bir şehir burası.Bunları duyup sokaklarda tedirgin olmadan yürümek ilk etapta imkansız gibi gelse de,durum kesinlikle böyle değil aksine bu tür özgürlüklerin verilmesi şehirde olan suç oranlarını oldukça düşürmüş(bknz.kısıtlama ters etki yapar).Üstelik bu özgürlükler öyle bir boyuttaki birbiri ile evlenmiş iki gayin birlikte yaşadıgı evlerin camlarında gökkuşagı bayrağı asılı,bayragı görenler anlıyorlar ki bu ev de onlar yaşıyor,yıllarca karşılaştıkları ötekileştirmenin özgürce dışavurumu desem bu durum için sanırım haksız sayılmam.Ara sokalarda yürüdükçe garipseyeceğiniz garipsedikçe alışacagınız manzaraları görmek fazlaca mümkün.Esrar cafeler mesela,önlerinden geçerken kokuyu alabiliyorsunuz insanlar içeride esrar alıyor ve bu yasal,bu ve bunun gibi buraya yazamacagım bir sürü şey,,
mimarlar yapılara aşık olurlar,,
         Herneyse birazda bu şehri fiziksel olarak tanımlamak gerekirse,çoğu avrupa şehrinin şanslı talihi gibi Amsterdam da nehirlerle çevrili bi şehir,hatta çevrili demek az neredeyse örülü.Kentin ana dokusunu oluşturan kanal sosyal ve turistlik açıdan şehre çokca katkı sağlamakta.Amsterdam'a gelip yapmadan dönmeyin dediğim iki şey var benim;1)kanal turu 2)bisiklet turu biz ikisini de yaptık ( iyi ki yaptık iyi de oldu çok da güzel oldu:) kanal turu yaklaşık 1 saat sürmekte ve şehrin kendine has yıllarca korunmuş eşsiz mimarisine tanıklık etmenizi sağlıyor.Yeşil dokunun kente eşit dağlımı muhteşem.Bisiklet mevzuna gelince,kentte araç trafiğine denklikte bir bisiklet trafiği var neredeyse,her yanan ışıkta 40-50 bisikletin karşıdan karşya geçmesi ve senin bu kalabalığın içinde olman eşsiz bi deneyim.Bisikletli bi kişi kanunen tüm araçlardan üstün,her ne kadar arabasına bindiğimiz taksici bu durumdan yakında da,sanırım kurallar haksız sayılmaz.Takım elbisesini giymiş yakışıklı bi adamın yada mini eteğiyle güzel bir hanımefendinin bisiklete bindiğini görmek mümkün bu şehirde.
       Yukarıda gitmek zorunda oldugum için acele ile çektiğim bir video var,şehrin heryerinde bu manzarayı görmek mümkün,hareketli her an canlı ve mutlu bir şehir Amsterdam.
       Gittiğim şehirlerin yemek kültürlerinden de bahsatmek isterdim elbette fakat ama baştan söyleyeyim yeni tatlara açık bi insan değilim,bi vedat milor değilim ve sırf bu sebebten kendimi zorlayıp günde iki defa mc donals menü yiyebilirim üzgünüm:),,
         Bir sonraki niyetim Hırvatistan -Dubrovnik'ten bahsetmek,,

AB ve biz yanyana mesela?,,

yaklaşık 10-11 tane AB ülkesi görme fırsatım oldu,gecen ayki kısa tatilimde haliyle karşılaştırma fırsatımda.AB olayının ülekenin fiziksel şartlarından öte,toplumsal bilinçle çokca alakalı oldugunu düşünenlerdenim bende.Öle çok afilli sözlere gerek yok kısaca anlatılacak ufak gözlemler durumu açıklamakta melesa;
Münih'teyiz saat öğlen vakti 12.00-13.00 civari trafik sıkışık fazlaca, hani arabaların milim ilerlemediği cinsten,ama sağ taraftaki emniyet şeridi yine de boş,,

24 Haziran 2012 Pazar

San Fransisco daki polis memuru john marshall dedi ki 'nabersin',,

son yıllarda,hatta son 22 yıldır izlemeyi becerdiğim en kral filmlerden,,'my name is Khan' hakkında çok konuşulup,çok yazılabilecek ama her ikisininde hakkı verilemeyecek olan ' izlemeden olmaz' denilen filmlerden.2010 Hollanda yapımı bir 'kahan johar' filmi,,
Irkçılık,etnik köken,din vs konularda sağa sola fırlattığımız futürsuz kelimelerin,derlenip toplanıp önünüze sunulmasıdır aslında,burdan film anlatmam izleyin ama sizde anlatmayın tavsiye edin.),filmin özet karesidir bu kare;
(bigün hindistandan ayaklarımı okyanusa sokarsam eğer die,,)

17 Haziran 2012 Pazar

kafama takılan var:mimar neye yarar?

okulu bitirdikten sonra ,bana tüm öğretilenlerin iflas etmiş düşünceler olduğunu anladıktan sonra kendimi, sosyal bir varlık olarak kavrayabilmek için mimar neye yarar sorusunu sormam gerekiyordu? Fransız mimar Eduard François,,

5 Haziran 2012 Salı

yazıyla 'yirmi iki' tane Haziran geçti başımdan,,

       Kulaklığı takıp kulağımıza en sevdiğimiz şarkıyı açıp eşlik edip sesimizi telefona kaydettiğimiz,sonra dinleyip 'bu kadar kötü söylüyor olamam' deyip çocukça gülümsememiz deki samimiyetten bahsediyorum tam olarak,,

       Bu 'o' samimiyette içime çektiğim 22. haziran,yıllardır 6 haziran olmadan 5-10 dk önce yazdıklarımdan biri bu da,her yıl baştan başlayıp geçen yıllarda yazdıklarımı okuması acayip keyifli,bir sayfalık yazılarla bir yılı özetleyişin komikliği,içinde bulunulan durumun aktarılışı falan anladığım o ki;geçen her yıl büyümüyorum küçülüyorum galiba ben.),,

        Haziranda doğmak başkadır (ukala edası.) güneş içine işler mesela her doğum gününde,istemsiz mutluluklar koşar peşinden,sevdiğinden mektup gelmiş gibi mesela yada,kocaman bi çilekli pasta sadece seninmiş,yanında da sınırsız limonata varmış gibi üstelik,85 tane kitabı birden almışsın gibi,milyon tane tarçınlı karanfilli sallama çayın varmış gibi,az satan bi karikatür degisinde baş çizermişsin gibi yada,zenci bi çocuğu evlatlık almışsın gibi,sevdiklerinin seni sevdiğini kocaman kocaman hissettiğin bi gün kadar mutlusundur,,

        Büyümenin beraberinde umutsuzluk getirmediği yaşlardayım henüz sanırım ondan bu polyannacılık hali,büyücez ve herşey güzel olacak falan filan,,
hep mutlu olalım istiorm garip;hiç kötü olmasın,terslikler geçsin gitsin,istenilenler olsun,her gece yastığın altına yarın ki güzellikler iliştirilsin,pembe gözlükler benden bi parça olsun,kopmasın,,

        Bi doğulmuş gün daha göz kırpmakta bana yeni güne 1/20 banyo tesisat detayı çizerek giriorm, yo yo bu fazla romantik evet:)

        Nese efenim yıl olmuş 2012,benim bordo renk 70 model wosvogwen minibüsümle okyanus kıyısında yeni günü selamlamak gibi bi hayalim hala var,,


        Yarın bana herkes iyi davransın baş baş,,http://fizy.com/#s/1eluof

25 Mayıs 2012 Cuma

''abi valla öğrenciyiz zaten'' demeyi özlicem kabul,,

diyagramımız çetrefilli,,

küçük kızlarının kreş yıl sonu sergisine gitti annemle babam bugün,aynı günün akşamına diğer çocuklarının lise mezuniyet törenine katıldılar,bu arada büyük kızlarının 2 yaşındaki çocuğu ile (torunları) telefonda konuşup,ona şirinlikler yaptılar,yaklaşık 1 ay sonra bir diğer kızlarının üniversite mezuniyet törenine katılmak için yola çıkacaklar,çekirdek aile nüfus diyagramımız arap saçı olsa da biz mutluyuz.),,

18 Mayıs 2012 Cuma

Senfoni

Önce sesin gelir aklıma 

yalnız kaldıkça hep seni düşünürüm 

Güzel olan, dolgun başaklardaki sarışın sevinçli 

Sonra cumartesi günleri gelir 
Sonra gökyüzü gelir hemen kurtulurum
Bir yağmur yağsa da, beraber ıslansak.


Kırk kere söyledim bir daha söylerim
Savaşta ve barışta, karada ve denizde,
Düşkünlükte ve esenlikte
Zamanımız apayrı bize göre
Yanyana olduk mu elele
Aç kalsak ağlamayız biliyorum.


İçim güvercinleri okşamış gibi rahat
Sen yanımdayken ister istemez
Geniş meydanlarda akşam üstleri
Üstüste üç kere deniz, üç kere çınarlar.


Sen yanımdayken ister istemez
Uzak ırmakları hatırlıyorum.


Arasıra düşmüyor değil aklıma
Yabancı kadınların sıcaklığı
Ama Allah bilir ya, ne saklıyayım
Yanında ihtiyarlamak istiyorum...
Turgut UYAR,,

,,

insan en çok kendisine bağlı olanı üzer.üzülür ama bağlıdır bi kere.gidemez,,

17 Mayıs 2012 Perşembe

tavuklar tefekkür sebebidir,,

tavuklarımız var bizim artık,bahçemize bambaşka bi hava katmışlar gelir gelmez sezdim,12 taneler.) fabrikasyonlar elbette ilk geldiklerinde fazla yadırgamışlar yerlerini çıkmamışlar hiç,babamın onlara yaptığı muhteşem kümeslerinden günlerce.) zaman geçmiş biraz üzerinden,yumurtalarını alıyoruz şimdi her sabah,hayattan bir kesit gibiler,sabah ötüp bizi uyandırıyorlar, kapıları açılınca çıkıyorlar,sularını içip,yemlerini yiyolrar,güneş çıkınca gizlenecek bi gölge arıyorlar,yağmurdan kaçıyorlar,bahçe kapısından gelen olduğunda tek sıra kenara dizilip geleni karşılıyorlar.),biz onlara yem veriyorz onlar bize yumurta,biz hiç bir şey yapmadan akşam saat yedibuçuk-sekiz dedimi teker teker kümeslerine dönüyorlar,farketmesek de bütün gün karşılarında oturup her cümlemiz 'Allah ne güzel yaratmış'a çıkıyor,isteyene Rabb'i anlamak ne kolay,onu bulmak,yarattıklarına bakıp varlığını kabullenmek,O'na hayran olmak ne kolay,isteyene tavuklar bile tefekkür sebebi,bu ne güzel nimet,,

26 Nisan 2012 Perşembe

vazgeçmişsindir tesadüflere inanmaktan,,

Bazı zamanlar vardır,adını koyamadım şuan,yaşın kaç olursa olsun,toplum denen şeyde yerin,yada görevlerin,sorumlulukların,hayata bakış açın,bazenleri bakamayışın,başka insanlara atmaların tutmaların ne olursa olsun sıfırlanırsın ,,

Sıfırlanırsın evet,'rastlamaktır' çoğu zaman suçlu olan kelime,toz pembe en saçma tonlarını da alır koşarak gelip oturur yanı başına,durumun bu olduğunu,komik olduğunu,saçma olduğunu,geçicek olduğunu,geçmesi gereken olduğunu bildiğin halde saçma gülümsemeler,O'nlu cümleler fırlatırsın etrafa bi süre,tanımazsın bazen,aşina olmadığın halde yaşarsın tüm bunları,durumu kafanda çoğaltırsın,abartırsın,kabartırsın,,

Uyumazsın,yemezsin,içmezsin,oturmazsın,kalkmazsın,gülmezsin,ağlamazsın,rezil olursun,rezil edersin,bolca 'keşke' dersin,,

Ama sonra geçer,'kendime saygım' var 'ben bu değilim','benim meselem bu değil' dersin dua edersin çokca, mutlaka geçer,,

Modern dünya kendi eliyle kazdığı bu çukurdan yine kendi eliyle çıkarır seni ' realite' bi gün o soğuk suyu mutlaka çarpar yüzüne,doğrusu da budur elbette,,

(akıllanmışsındır artık,vazgeçmişsindir tesadüflere inanmaktan,sonra böyle üstü kapalı cümleleri acemice tuttursun birbirine,dağılmasınlar istersin,,)

2 Nisan 2012 Pazartesi

ben mesela uçarım mesela






çok acayip bi gündü bugün kısaca özetleyeyim; sabah derse uyanıp gitme zahmetini göstermedim tabiki,,


sora yürüttüğümüz öğrenci atölyesi için fotoğraf çekmek üzere düştük yollara.tansaştan yürütülmüş bi market arabası üzerinde tripot ve her ihtimale karşı konumlanmış bi şemsiye(zihni sinir'e rakip düzeyde arkadaşlarım ve icatları var.),yürünülen mesefa yaklaşık 7 km ve biz,,


izmit artık yaşanılacak yer değil bizim için bu 4 yıllık süreçte o kadar rezil rüsva olduk ki kamuya anlatamam.elinde kendinin 3 katı kartonla rüzgara karşı yürümeye çalışan kız modeli bu kez de yerini arkadaşları ile kendini engelli bi vatandaş yerine koyan mimarlık öğrencilerine bırakmıştı.


nese efenim engelli olarak yürümenin ne demek olduğu düşüncesi zihnimize kazına kazına stop motion için yaklaşık 6 bin fotoğraf karesini tamamladık.dinlenmemiz sırasında yanımıza gelen anketörün'en çok hangi marketi kullanıosunuz' sorusunu 5 kişi büyük bi kararlılıkla 'bim' şeklinde cevapladıktan sonra,,


zıpladık,uçma taklidi yaptık,market arabamızla uçurtma tepesine tırmandık,,


günün ikinci evresinde kareoke yapıp kendinden ve sesinden nefret etmeler o piskoloji ile doğum günü merasimi için balon şişirmeler,hediye bisiklete balon bağlamak va zorlukları,okulun bahçesinde balonlu bisiklete binmek,,


sonrada yok efendim benim havaalanımı kim çizcek.)


kendime not:büyümek istemeyişini bu kadar belli etme vallahi kötü duruo,,

28 Mart 2012 Çarşamba

bi konuda anlaşalım;ortaçağdan gelmedim,bilge de değilim üstelik :),,

öle çok laf cambazlığı yapmıcam bu akşam.yarın bitirme projemin ilk jürisi var ve ben vakit nasıl bu kadar koşturuyor hiç anlamadım hem de hiç tökezlemeden,ayağı takılmadan.okulda ilk bitirme jürisini izlemek için gidişim var gözümün önünde yıl 2008 ben 1.sınıf.'adamlar bitirio ya' ve türevleri seslerimi de alıp kendime izlemeye başlamıştım jüriyi.öğrenciyi soru yağmurlarına tutan hocalardan gelen,'bu projeden sonra mimar olacaksın,piyasaya çıkacaksın' formatında bakışlar havada uçuşmaktaydı.ne yalan sölim sunum yapan vatandaşlar birer ortaçağ bilgesi! gibi gözükmüşlerdi gözüme.yarın birileri de bana bakıp öyle sanmasınlar diye söylüyorum yalan abi bilgelik,donanımlılık,4.sınıflık hikaye.çok konuşup,araya bi kaç afilli söz fırlatıp durumu kotarıyoruz hepsi bu.esen kalınız,,

19 Mart 2012 Pazartesi

Tenekeci için gelsin:'ellerine sağlık Tanrım güneş çok güzel olmuş',,

güneşi görünce,kitabını alıp sahile göz koyanlardanım ben de,karadeniz de büyüdük biz,o kadar olsun,,

İbrahim Tenekeciyi gördüm rafta,okumayı planladığım kitabı bi kenara bırakıp,dokundum 'Tüfeksiz Hareketler'in sayfalarına.Tenekeci deyince akan sular duru bende,anımsadım 'bir iki deneme' şiirinden bi kaç cümlesini :

'güzeldim de galiba bunu nasıl söylesem: eline sağlık Tanrım leyla çok güzel olmuş, Tanrım eline sağlık dünya da çok güzel olmuş ,keşke biraz ölmesem.'

kaptım kitabı,demli bi çay istedim önce,gayri ihtiyari kitabın başına 'Ne çok acı var' C. Zarifoğlu yazıp başladım okumaya.

soluksuzdum 42. sayfaya geldiğimde,çayım soğmuştu.

şöle dedi kitabın bi yerinde:'türk şirinde çağ açıp çağ kapatan Orhan Veli,o günkü şiirlerini bugün yazmış olsa,herhalde çoğunu dergilerde yayınlatamazdı.'

güneşli hava sahilde kitap okuduğun birinci saatin sonunda,insanı üşütecek kadar aldatıcıydı.

yanımdan geçen insanların 'kitap okuyan insan' a verdikleri tepkilerle sarfettikleri 'millet okuyo ya' şeklindeki nidalara bahşettiğim gizli gülümseyişimi alıp götüren,güneşin sarısına saklanmış zalım rüzgar pes ettirdi beni okumaktan ,uğultular girdi Tenekecinin harfleri arasına,,

15 Mart 2012 Perşembe

Bazı sahneler kağıtta iyi dururlar,,




Adam, ayrılmak üzere olduğu karısının evinin önüne gelir.Dalgın içeriyi seyretmeye başlar.Vakit akşamdır.Kadın koltuğa oturur ve telefonu eline alır,adamın telefonu çalar.

-'merhaba Ken,seni aradım çünkü şuan bodrum kattayım ve termosifonu çalıştırmaya uğraşıyorum çünkü plot ışığı yanmıyor ve ben neden olduğunu bilmiorm,rahatsız ettiysem özür dilerim' der kadın,

-adam:'hayır hayır önemli diil iyi ettin,beni aramakla doğruyu yaptın,şimdi dediğim gibi yap tamam mı,gri bi kapak var şimdi onu sök yerinden,bir kırmızı düğme göreceksin,şimdi ona bas ve sağa doğru çevir 'diye tarif eder

-'tamam 'der kadın,

-'gri kapağı takmayı unutma hepsi bu kadar'


-'evet,tamam şimdi oldu,yardımın için teşekkür ederim'


-'böyle zamanlarda beni hep ara'adamın son sözü olur
kadın telefonu kapatır,diğer odaya gider,adam suskun,,

14 Mart 2012 Çarşamba

dünyadaki tüm zenciler kırk yaşından büyüktür,,

sen beni öpersen belki de ben fransız olurum

şehre inerim bir sinema yağmura çalar

otomobil icad olunur, zarifoğlu ölür

dünyadaki tüm zenciler kırk yaşından büyüktür.


-senegalliler dahil değil


sen beni öpersen belki de bulvarlar iltihablanır

çağdaş coğrafyalarda üretir cesetlerini siyaset bilimi

o vakit bir sufiyi darplarla gebertebilirsin

hayat bir yanıyla güzeldir canım, sen de güzelsin


-yoksa seni rahatsız mı ettim?


sen beni öpersen belki de aşkımız pratik karşılık bulur

ne ikna edici bir intihar girişimidir şimdi göz göze gelmek

elbette ata binmek gibidir seni sevmek sevgilim

elbette gayet rasyoneldir attan atlamak



-freud diye bir şey yoktur.


sen beni öpersen belki de ben gangsterleşirim

belki de şair olurum seni de aldırırım yanıma

bilesin; göğsümde hangi yöne açmış tek gülsün

yani ya bu eller öpülür, ya sen öldürülürsün.


-haydi iç de çay koyayım.


ah muhsin ünlü

12 Mart 2012 Pazartesi

Van Gogh amca yada düz bağdaş,,

Cumartesinin soğuk sabahında,yüz felci olma riskini göze alarak düştük yollara,vapurda içerde oturmayı tercih edip,karaköyden moderne tabana kuvvettik.Karşılaştığımız kalabalık sıra,sergi için cumartesi gününün yanlış tercih olduğunu kibarca hatırlattı bize.Bir an vazgeçmedik diil ama tabi çabuk geçti bu karar zihnimizden.Nadir görüşen üç ilkokul arkadaşı olsak da bekledik sıramızı mimarlık kokan muhabbetimizle.Yaş ortalaması,ortalaması alınamayacak kadar karışıktı bence,baya baya'yaşlı' diyeceğimiz teyzelerden,yürümeye başlayalı 1-2 yıl olmuş çocuklara kadar fazlasıyla insan oradaydı.Sıradaki istifimizi! bozmadan incelemeye başladık yanlarında resimlerden çok ilgimiz çeken açıklama metinleri bulunan tabloları.'Çerçevesiz sergi','içindesin' gibi tabirlerle reklamları dönen sergiden beklentimiz çerçevelenmişti aslında biz farkında olmadan.
Van Gogh'un hastalık sürecini,hastahane de yaşadıklarını,akraba ilişkilerini,kızgınlıklarını,bunalımlarını hatta rüyalarını bile resmetiğini okuduk bizimle berabar ilerleyen cümlelerde.Birbirinden farklı çizdiği otoportleri de şaşırmak için yeterliydi.Karşılıksız bi aşkı kabullendiğini öğrendik sonra.Sonrasında tabloların müzayedelerde milyon dolarlara satıldığını okuduk Türk olarak aklımıza tabi ilk 'paralar nere gidio' geldi neyse efenim.Geçtiğimiz karanlık koridor bizi daha önce karşılaşmadığımız bi mekanla başbaşa biraktı.Buram buram dijitallik kokmamasını arkadaki harika müziğe mi yoksa aralara serpiştirilen harika sözlere mi borçluyuz bilemiyorum ama kafamızdaki 'sergi' kavramının yıkılıp tekrar yapıldığı kesindi.Tabloya bakarmış gibi yapıp makinalara 'profil fotoğrafı' için poz vermek üzere sıraya giren insanlar için güzel! temennilerde bulundum.Bağdaş kurup oturduk sonra izledik kayan görüntüleri,kelimeleri,,her nekadar oturduğumuz yerden karşı ekranı tam ortalayan amca sayesinde cümlelerin mastar kısmını başka ekrandan tammalamak zorunda kalsak da güzel herşey.),,
Galataya selam verip sonra,ben'li belirsiz kelimeler fırlattık istiklalin sokak taşlarına,,
( Van Gogh amca 'daki samimiyet nerden gelio diyenler için söylüyorum e işte düz bağdaştan.)

3 Mart 2012 Cumartesi

telaşdan uzak olsam mesela,,

...işi de bırakacağım,zor kardeşim çalışmak.Okulun olmadığı halde sabah 07:00'de kalkmaksa 'utanmasam ağlıcam' moduna sokuyor insanı sabah sabah.ÜDS ye de girmiyorum ,çözemiorm ben o soruları banane nanoteknolojiden,o sınavdan 70-80 alanlar insan mı? die düşünüyorum bu aralar.Düşünmicem artık 'sonrası' için 'herşey olacağına varır' sözünü odamda görebileceğim her yere yazıp asıcam,beynime kazıyacağım durumun doğrusunun bu olduğunu.Bütün gün oturup big bang izlicem,3 paket polo şeker yeyip üzerine bi şişe su içicem.Çakma 'leyla ile mecnun'senaryosu yazmaya başlıcam mesela adını 'aslı ile kerem' koymam merek etmeyin benim de bi gururum var:) günde yarım paket ıslak mendil de harcamıcam artık 'ellerim temiz benim' die tekrarlıcam kendi kendime.Bi türlü başlayamadığım spor fikrini de silicem kafamdan,kalorilerin gücü adına hayat felsefem olcak artık.Gözümü Hindistan da açıp,Fas da kapatacağım günlerin hayalini kurucam tüm zamanlarımda.Afrikalı bi zencinin gülen gözleri ile çektireceğim fotoğrafların çerçevesini bile seçebilirim o derece yani.Bi gün bi yerde tesadüfen yada planlı.) rastlamak istediğim nefes için oturup dua edicem,,oh be.).)

7 Şubat 2012 Salı

Chuck mesela yada Cemal Süreya,,

3 bölüm Chuck izleyip uyudum dün gece, rüyamda;beynimde bilgisayar vardı en şifrelisinden,dokunduğu insanın yalan sölyeyip söylemediğini anlayan ellerim vardı bide.Engeregi buluodum sonra,kırmızı kablo yeşil kablo muhabbetleri her zaman ki cinsten.)
Diziyi izlemeden önce bi şiir kaydı dinledim,geçen sene tutulmuş kayıt,birisi sevdiği bir diğeri için hüzünlü,duygulu ,anlamlı,yorgun,çaresiz ama farkettirmeden umutlu cümleler kurmuştu.
'Biliyorum sana giden yollar kapalı
Üstelik sen de hiç bir zaman sevmedin beni
Ne kadar yakından ve arada uçurum;
İnsanlar, evler, aramızda duvarlar gibi
Uyandım uyandım, hep seni düşündüm'
.....
Demişti okuyan ses,fondaki müziğe kaptırarak kendini,
Soyadındaki bir diğerinin aynısı olan harfini,bir iddaa uğruna kaybetmiş kadar biçare,
Dünyanın en saçma şeyidir,başkası için okunmuş bir şiiri sahiplenmek,
Doğru ya şiir bitmeye yakın şöyle diyordu:'Tek yanlı aşk kişiyi nasıl aptallaştırıyor',,,

30 Ocak 2012 Pazartesi

Modernleşme Sürecinde Osmanlı’da Mimarlık Örgütlenmesi ve Sorunları

Osmanlı devleti uzun yıllar toplumsal yapısı itibari ile,sayıca fazla ve birbirinden farklı coğrafyaları,toplulukları,etnik kökenleri ve yaşayışları bünyesinde barındırmıştır.Bu farklılığın her alana olduğu gibi,mimarlık alanına da etkileri elbette ki kaçılmaz olmuştur.
Öncelikle Osmanlı’daki mimarlık örgütlenmesinin ve mimari terimlerin bugün kullanılanlar ile farklı anlamlara geldiğini vurgulamak gerekmektedir.O dönemde ‘mimar’ diye nitelendirilen kişilerin saray içindeki konumları ile dışarıdaki konumları oldukça faklı olmuştur.Saray içinde padişahın insiyatifine bağlı olarak hareket eden,mimarlar o dönemde padişah ve çevresinin istekleri doğrultusunda işini yapan kişiler olmuşlardır.
Siyasi ve ekonomik olarak güçlenmeye başlayan Osmanlı devletinin bu durumlara paralel olarak mimariye verdiği önem ve ayırdığı bütçe artmıştır.Başkent olması itibari ile gerek özel gerekse anıtsal yapılar özellikle İstanbul ve çevresinde gelişme göstermiştir.Bu durum da Osmanlı’nın geniş alana yayılmış coğrafyasındaki ,inşaat alanı aktörlerinin bu alanlara kaydırılmasını beraberinde getirmiştir.Yaşanan bu gelişmeler toplumda ‘mimar’ tanımımın yapılmasını gerektirmiştir. Sistem olarak ise devlete ait büyük yapılarda çalışacak usta ve kalfaların isimleri bir deftere kaydedilmiş ve gerektiğinde bu bilgiler defterde kayıtlı kişilere ulaşılmak için kullanılmıştır.İnşaata çalışacak olanların bu defterlere kayıtlı olması ve aynı zamanda başmimardan ruhsat almış olmaları gerekmektedir.Fakat süreç içinde istenilen zamanlarda,gerekli sayıda eleman bulunamaması nedeni ile konulan bu kurallar göz ardı edilmiştir.Ortaya çıkan bu durum ise bir tutarsızlık ortamının oluşmasına ve karışıklıkların baş göstermesine sebep olmuştur.
İnşaat sektöründe yaşanan bu görev belirsizlikleri ciddi sorunlara yol açmıştır.’Kalfa’ diye tanımlanan kişiler müteahhitlik alanında verdikleri hizmetler ile bu alandaki tüm ihtiyacı giderme bakımından oldukça önemli bir konuma sahip olmuşlardır.Ancak ‘kalfa’ ile ‘mimar’ arasında tanımlanamayan belirsiz sınırlar inşaat sürecinde izlenen yöntemler yada yapıda gözetilen tasarım kaygısı konusunda çelişkilerin ortaya çıkmasına neden olmuştur.
Bununla birlikte Osmanlı’da bilinen ilk mimarlık örgütlenmesi ‘Hassa mimarlar ocağıdır’.Daha sonra 18.yy sonlarında kurulan ‘Mühendis ve Mimar Cemiyeti’ örgütlenme alanında kurumsallaşma alanında atılan adımlardan biri olmuştur.Ancak bu kurumsallaşma çalışmalarının beraberinde getirdiği bazı sorunlar gözlenmektedir,şöyle ki; Osmanlı devleti bünyesinde gayri müslim,levanten ve yabancı mimarlar da bulunmakta idi.Kurulan cemiyetin çoğunluğunun Türk asıllı mimarlardan oluşmasının istenmesi gibi bir durumun ortaya çıkması ile birlikte,daha sonra kurulan örgütlenmelerin de yabancı ağırlıklı oluyor olması,aslında birlik olmak üzere kurulması planlanan birimlerin,toplumda daha fazla ayrılmaya ve gruplaşmaya neden olduğu görülmüştür.Bu durum da mimarlık örgütlenmesinde,etnik köken ilişkileri bakımından çıkmaza girildiğinin açık bir göstergesi olmuştur.
Bu süreçte gözlenen diğer bir sorun ise inşaat gelenekleri ve finans-ödeme-ihale noktasında karşılaşılan problemlerdir.18.yy sonları ve 19.yy başlarında yapı finansmanları bina eminleri tarafından,tanzimattan sonra ise tüccar,banker ve sarraflardan sağlanmıştır.Çoğunlukla yolsuzluklar ile sonuçlanan bu yaklaşımlar devletin borçlarının artmasına neden olmuştur.Ayrıca Osmanlı’da ücret ödemede değişik yöntemler kullanılmıştır,genel olarak yapılan iş kadar ödeme gerçekleştirilmiştir ancak bu durum kalfalar tarafından işin uzatılarak maliyetin artması gibi sorunlar ortaya çıkarmıştır.’Götürü usulü’ diye tanımlanan sistemin kullanılamamasının sebebi ise ödenecek bedelin tek seferde ve fazla miktarda hazineden çıkışına engel olmak isteyişin beraberinde,bir inşaatı tamami ile inşa edecek olan müteahhit ünvanlı kişilerin bulunamıyor olmasından kaynaklanmıştır.
Mimarlık tarihi teknolojisine ait ciddi kayıtsızlıklar ve bir inşaatın gerek hazırlık aşamasında gerekse yapılış sürecinde,baştan sona kadar nasıl yapıldığına dair bilgilerin eksikliği ve tanımsızlığı da göz önünde bulundurulacak olursa ,çatışmalar ve dönüşümler gölgesinde bir mimarlık örgütlenmesine sahip olmuş olan Osmanlı devletinde aslında hiç de ideal bir sistem kurgusunun olmadığı açıkça görülmektedir.

Osmanlı Mimarisi Dersi Final Teslim Ödevi

20 Ocak 2012 Cuma

feminist devrimci şarkı,,.)


Ezginin Günlüğü konserinde idik bu akşam,fevkaladenin fevkinde idi,mükemmeldi,ötesiydi,Murat Kurt stand up yaptı resmen fazlaca eğlendirdi,Eylem Atmaca'yı canlı dinlemek ise tarifsizdi,sesi ile olduğu kadar görüntüsü ile de hayran bıraktı kendisine,Nadir Göktürk tüm ağırlığı ile sahneyi doldurdu,,


Gülümse ve sonra tekrar gülümse,,


19 Ocak 2012 Perşembe

Ted mesela,yada Nutella?




Ted mesela? slovakça iltifatlar ettiğim,nadir insan,nasılda gerçek olası duruyor.)gerçek olmalıdıydın,,7.sezon HIMYM harika ötesi dostlar 14 bölüm yayınlandı,15 merakla beklenmekte ted yine teddi,fazla düşünceli,espirili,şapşal ve ideal.)


içinde cinayet,kan vs olmayan nadir dizilerden olduğu için tercihim ondan yana,aslında dexterdan da korkmuyorum da ,alışamadım bi türlü,,,her nese an itibari ile izlediğim son bölüm etkisinden dolayı böyle bi giriş geldi yapıştı tuşlara heralde,,saat 24.00 da çıktım yine bugün okuldan,gecenin o saatinde elinde gazete kağıdına sarılmış tonlarca ağırlıkta bi maketi sürüne sürüne-korka korka.) taşıyan kız bendim evet.)elimi kaplayan yapıştırıcıdan dolayı girişteki parmak okuyucu okumadı yine parmağımı,lanet şey,adamdan saymıyo beni resmen!


cumartesi proje jürim var,bitirme projesinden önceki son final jürim,anlamlı ve stresli geçecek,,


çok çabuk geçti herşey;okulda ilk çıktığım jürimi hatırlıyorumda,okulun en büyük atölyesi,ağzına kadar dolu idi ,herkes,bütün hocalar orda,ben daha 2. sınıf kafasında 'bol tasarımlı' cümleler kurmaya çalışan şapşalın teki! beni ilk konuşup projeyi anlatmaya ikna etmeye çalışan hocama 'hocam midem bulanıo ben çıkamam' dediğimi hatırlıyorum en son,sonra kendimi paftaların önünde buldum.Hocalar önümde, itiraf deiyorum hepsi beni yicek gibi bakıyolardı.ellerindeki plastik bardaklarda içtikleri 'kırmızı sıvı' yı vişne suyu sanmamdan henüz daha ne kadar 'gözü açılmamış anadolu çocuğu' olduğumu siz anlayın artık; şimdi görsem hemen anlıyorum içindekinin ne olduğunu-fazla modernleştim-:)benim için dönüm noktası idi o gün,fazla olumlu tepkiler almıştım hoca:kurduğum cümleler hakkında ümitvar konuşmuştu..bende o gün bu gündür susmadan konuşuyorum.)


bu arada ben hala okulda vizontele izleyip sabahladığımız gece aldığımız nutellayı yiyorum ,bitmek bilmedi hay aksi:),tatlıyla da aram yoktur ztn!!!




Gülümse sonra tekrar gülümse,,


8 Ocak 2012 Pazar

'reçel kavanozu kafe' ye 'çelik yapılar' çalışmaya gelecek olan öğrencilere unlu kurabiye bizden,,







yarın 'çelik yapılar' sınavım var.vizeden sonra hiç girmediğim dersin final sınavına gideceğim bilmiş ve ukala.dersin hocasını yolda göresem tanımam,adını da bilmiorm ztn.marifet diye sölemiorm,zaten marifetlik bi yanı da yok,ama tüm sorun;mimarlık öğrencisine çeliğin tasarımdaki yeri konusunda min bilgi verip,iki levhayı birletirmek için kullanılan perçinin,bulonun çapını hesaplatmaları,bunu da anarşistlik olsun diye sölemiorm ama olmuyo ilgi çekmio,virgüllü sayılar ve çok sayılı işlemler gerçekten adaptesi zor bi durum.sınava girmeden önce bunları yazıorm ama çıkınca başıma neler gelmiş olacak tahmin edemiyorum.ayrıca osmanlı mimarisi ödevini yetiştiremediğim için büte bıraktım (hayatım da ilk kez.) bu da demek oluo ki eve 2 hafta geç gidicem ve -saded e geleyim.)-bu da demek oluo ki 'REÇEL KAVANOZU KAFE' için kısa film çekmeye başlayabilirz.fikri olarak tüm hazırlıklarımız tamam,rölövesini aldığımız Üsküdar kuzguncuktaki köprü manzaralı,boğaza sıfır bi yalı camiisi olan, Üryanizade camii'ni kafe yapmak istiorz,evet kitap kafe.)! zaten kimse namaz kılmaya gelmio,gelenlerde bahçesinde saatlerce oturmak için namaz kılıyo!.),caminin 21 yaşındaki ideaist! imamı da üsküdar da gezio sürekli.)şartlar olgunaştı anlayacağınız;tüm bunlar birleşince kafe yapmak kaçınılmaz oluo.) 'mimarlık yapmaya ne kadar geç başlarsak o kadar iyi olur' teması ile gelişen bi durum bu.'mimarız ama mimarlık yapmıyoruz'(kulağa müthiş hoş geliyo) kafenin adı reçel kavanozu' tanıtım afişleri bile hazır(by hür).kırmızı beyaz piti kareli masa örtüleri,beyaz sandalyeleri,kırmızı 8'li ocağı ve kırmızı kahve çekme makinası,her daim fırından yeni çıkmış kurabiye kokan mutfağı,english home da görüp bayıldığımız muhteşem avizesi ile herşey çok güzel olacak.açılış müziğimiz 'dance me to the end of love' olacak ama sıradan günlerde dibine kadar ahmet kaya çalacak içerde.-entel görünümlü dantel-çok çok eskiler ait dergiler olacak raflarda,eski karikatür dergileri,cafcaf bile olabilir o derece.) boğaza bakan cepheyi cam yapıcaz mesela ,eğilseler suya değecekleri cinsten,insanlar cam kenarında oturmak içn sıra bekleyecekler.) mesai bitip kapıları içerden kitlediğimizde istanbul bize gülümseyecek biz O'na,Murat Yılmazyıldırım çalacak arkadan ,sabaha kadar kitap okuyacağız,,

6 Ocak 2012 Cuma

uzun geceler,,behzat Ç.

http://fizy.com/#s/1ahs2l Hani bi şarkının yalnızca 2 kelimesini duyarsın bi yerlerde kazara,birazda melodisini anımsarsın aslında,hani tekrar duysan kesin hatırlayacağın cinsten.ama kimseye de sormazsın 'o şarkı' neydi diye?kendin bulmak istersin,gurur yaparsın.) saatlerini google da harcarsın.kan ter içinde kalırsın,abak sabuk bi sürü şarkıyı orta yerine kadar dinlemek zorunda kalırsın acaba 'bu mu diye'.linkler seni saçma sapan forumlara götürür,herkes başka bir şarkıdan yakınır'yıllardır arıyorum ama bulamıyorum' şeklinde.işte tüm bunlar bir bir yaşandı bu gece.ama 'süper mario oynarken çıldıran kız' videosundaki eleman gibi çığlık atmak istiyorum;'buldummmm':)İyi geceler olsun efenim,,

2 Ocak 2012 Pazartesi

ezginin günlüğü,martı,,



://fizy.com/#s/1aj9op ..bırak uyusun şu deniz kanatlarımın altında,gel gezmelere gidelim biz bulutların asfaltında ,hiç yaşamamışız gibi olacak sonunda,ben kendi yoluma gideceğim güneş kendi yoluna,,