“Bir soda, iki çay ne yapıyor?” dedim. “İyiler be amcası, büyüyorlar işte” dedi garson. Canımı ye garson.

30 Ocak 2012 Pazartesi

Modernleşme Sürecinde Osmanlı’da Mimarlık Örgütlenmesi ve Sorunları

Osmanlı devleti uzun yıllar toplumsal yapısı itibari ile,sayıca fazla ve birbirinden farklı coğrafyaları,toplulukları,etnik kökenleri ve yaşayışları bünyesinde barındırmıştır.Bu farklılığın her alana olduğu gibi,mimarlık alanına da etkileri elbette ki kaçılmaz olmuştur.
Öncelikle Osmanlı’daki mimarlık örgütlenmesinin ve mimari terimlerin bugün kullanılanlar ile farklı anlamlara geldiğini vurgulamak gerekmektedir.O dönemde ‘mimar’ diye nitelendirilen kişilerin saray içindeki konumları ile dışarıdaki konumları oldukça faklı olmuştur.Saray içinde padişahın insiyatifine bağlı olarak hareket eden,mimarlar o dönemde padişah ve çevresinin istekleri doğrultusunda işini yapan kişiler olmuşlardır.
Siyasi ve ekonomik olarak güçlenmeye başlayan Osmanlı devletinin bu durumlara paralel olarak mimariye verdiği önem ve ayırdığı bütçe artmıştır.Başkent olması itibari ile gerek özel gerekse anıtsal yapılar özellikle İstanbul ve çevresinde gelişme göstermiştir.Bu durum da Osmanlı’nın geniş alana yayılmış coğrafyasındaki ,inşaat alanı aktörlerinin bu alanlara kaydırılmasını beraberinde getirmiştir.Yaşanan bu gelişmeler toplumda ‘mimar’ tanımımın yapılmasını gerektirmiştir. Sistem olarak ise devlete ait büyük yapılarda çalışacak usta ve kalfaların isimleri bir deftere kaydedilmiş ve gerektiğinde bu bilgiler defterde kayıtlı kişilere ulaşılmak için kullanılmıştır.İnşaata çalışacak olanların bu defterlere kayıtlı olması ve aynı zamanda başmimardan ruhsat almış olmaları gerekmektedir.Fakat süreç içinde istenilen zamanlarda,gerekli sayıda eleman bulunamaması nedeni ile konulan bu kurallar göz ardı edilmiştir.Ortaya çıkan bu durum ise bir tutarsızlık ortamının oluşmasına ve karışıklıkların baş göstermesine sebep olmuştur.
İnşaat sektöründe yaşanan bu görev belirsizlikleri ciddi sorunlara yol açmıştır.’Kalfa’ diye tanımlanan kişiler müteahhitlik alanında verdikleri hizmetler ile bu alandaki tüm ihtiyacı giderme bakımından oldukça önemli bir konuma sahip olmuşlardır.Ancak ‘kalfa’ ile ‘mimar’ arasında tanımlanamayan belirsiz sınırlar inşaat sürecinde izlenen yöntemler yada yapıda gözetilen tasarım kaygısı konusunda çelişkilerin ortaya çıkmasına neden olmuştur.
Bununla birlikte Osmanlı’da bilinen ilk mimarlık örgütlenmesi ‘Hassa mimarlar ocağıdır’.Daha sonra 18.yy sonlarında kurulan ‘Mühendis ve Mimar Cemiyeti’ örgütlenme alanında kurumsallaşma alanında atılan adımlardan biri olmuştur.Ancak bu kurumsallaşma çalışmalarının beraberinde getirdiği bazı sorunlar gözlenmektedir,şöyle ki; Osmanlı devleti bünyesinde gayri müslim,levanten ve yabancı mimarlar da bulunmakta idi.Kurulan cemiyetin çoğunluğunun Türk asıllı mimarlardan oluşmasının istenmesi gibi bir durumun ortaya çıkması ile birlikte,daha sonra kurulan örgütlenmelerin de yabancı ağırlıklı oluyor olması,aslında birlik olmak üzere kurulması planlanan birimlerin,toplumda daha fazla ayrılmaya ve gruplaşmaya neden olduğu görülmüştür.Bu durum da mimarlık örgütlenmesinde,etnik köken ilişkileri bakımından çıkmaza girildiğinin açık bir göstergesi olmuştur.
Bu süreçte gözlenen diğer bir sorun ise inşaat gelenekleri ve finans-ödeme-ihale noktasında karşılaşılan problemlerdir.18.yy sonları ve 19.yy başlarında yapı finansmanları bina eminleri tarafından,tanzimattan sonra ise tüccar,banker ve sarraflardan sağlanmıştır.Çoğunlukla yolsuzluklar ile sonuçlanan bu yaklaşımlar devletin borçlarının artmasına neden olmuştur.Ayrıca Osmanlı’da ücret ödemede değişik yöntemler kullanılmıştır,genel olarak yapılan iş kadar ödeme gerçekleştirilmiştir ancak bu durum kalfalar tarafından işin uzatılarak maliyetin artması gibi sorunlar ortaya çıkarmıştır.’Götürü usulü’ diye tanımlanan sistemin kullanılamamasının sebebi ise ödenecek bedelin tek seferde ve fazla miktarda hazineden çıkışına engel olmak isteyişin beraberinde,bir inşaatı tamami ile inşa edecek olan müteahhit ünvanlı kişilerin bulunamıyor olmasından kaynaklanmıştır.
Mimarlık tarihi teknolojisine ait ciddi kayıtsızlıklar ve bir inşaatın gerek hazırlık aşamasında gerekse yapılış sürecinde,baştan sona kadar nasıl yapıldığına dair bilgilerin eksikliği ve tanımsızlığı da göz önünde bulundurulacak olursa ,çatışmalar ve dönüşümler gölgesinde bir mimarlık örgütlenmesine sahip olmuş olan Osmanlı devletinde aslında hiç de ideal bir sistem kurgusunun olmadığı açıkça görülmektedir.

Osmanlı Mimarisi Dersi Final Teslim Ödevi

20 Ocak 2012 Cuma

feminist devrimci şarkı,,.)


Ezginin Günlüğü konserinde idik bu akşam,fevkaladenin fevkinde idi,mükemmeldi,ötesiydi,Murat Kurt stand up yaptı resmen fazlaca eğlendirdi,Eylem Atmaca'yı canlı dinlemek ise tarifsizdi,sesi ile olduğu kadar görüntüsü ile de hayran bıraktı kendisine,Nadir Göktürk tüm ağırlığı ile sahneyi doldurdu,,


Gülümse ve sonra tekrar gülümse,,


19 Ocak 2012 Perşembe

Ted mesela,yada Nutella?




Ted mesela? slovakça iltifatlar ettiğim,nadir insan,nasılda gerçek olası duruyor.)gerçek olmalıdıydın,,7.sezon HIMYM harika ötesi dostlar 14 bölüm yayınlandı,15 merakla beklenmekte ted yine teddi,fazla düşünceli,espirili,şapşal ve ideal.)


içinde cinayet,kan vs olmayan nadir dizilerden olduğu için tercihim ondan yana,aslında dexterdan da korkmuyorum da ,alışamadım bi türlü,,,her nese an itibari ile izlediğim son bölüm etkisinden dolayı böyle bi giriş geldi yapıştı tuşlara heralde,,saat 24.00 da çıktım yine bugün okuldan,gecenin o saatinde elinde gazete kağıdına sarılmış tonlarca ağırlıkta bi maketi sürüne sürüne-korka korka.) taşıyan kız bendim evet.)elimi kaplayan yapıştırıcıdan dolayı girişteki parmak okuyucu okumadı yine parmağımı,lanet şey,adamdan saymıyo beni resmen!


cumartesi proje jürim var,bitirme projesinden önceki son final jürim,anlamlı ve stresli geçecek,,


çok çabuk geçti herşey;okulda ilk çıktığım jürimi hatırlıyorumda,okulun en büyük atölyesi,ağzına kadar dolu idi ,herkes,bütün hocalar orda,ben daha 2. sınıf kafasında 'bol tasarımlı' cümleler kurmaya çalışan şapşalın teki! beni ilk konuşup projeyi anlatmaya ikna etmeye çalışan hocama 'hocam midem bulanıo ben çıkamam' dediğimi hatırlıyorum en son,sonra kendimi paftaların önünde buldum.Hocalar önümde, itiraf deiyorum hepsi beni yicek gibi bakıyolardı.ellerindeki plastik bardaklarda içtikleri 'kırmızı sıvı' yı vişne suyu sanmamdan henüz daha ne kadar 'gözü açılmamış anadolu çocuğu' olduğumu siz anlayın artık; şimdi görsem hemen anlıyorum içindekinin ne olduğunu-fazla modernleştim-:)benim için dönüm noktası idi o gün,fazla olumlu tepkiler almıştım hoca:kurduğum cümleler hakkında ümitvar konuşmuştu..bende o gün bu gündür susmadan konuşuyorum.)


bu arada ben hala okulda vizontele izleyip sabahladığımız gece aldığımız nutellayı yiyorum ,bitmek bilmedi hay aksi:),tatlıyla da aram yoktur ztn!!!




Gülümse sonra tekrar gülümse,,


8 Ocak 2012 Pazar

'reçel kavanozu kafe' ye 'çelik yapılar' çalışmaya gelecek olan öğrencilere unlu kurabiye bizden,,







yarın 'çelik yapılar' sınavım var.vizeden sonra hiç girmediğim dersin final sınavına gideceğim bilmiş ve ukala.dersin hocasını yolda göresem tanımam,adını da bilmiorm ztn.marifet diye sölemiorm,zaten marifetlik bi yanı da yok,ama tüm sorun;mimarlık öğrencisine çeliğin tasarımdaki yeri konusunda min bilgi verip,iki levhayı birletirmek için kullanılan perçinin,bulonun çapını hesaplatmaları,bunu da anarşistlik olsun diye sölemiorm ama olmuyo ilgi çekmio,virgüllü sayılar ve çok sayılı işlemler gerçekten adaptesi zor bi durum.sınava girmeden önce bunları yazıorm ama çıkınca başıma neler gelmiş olacak tahmin edemiyorum.ayrıca osmanlı mimarisi ödevini yetiştiremediğim için büte bıraktım (hayatım da ilk kez.) bu da demek oluo ki eve 2 hafta geç gidicem ve -saded e geleyim.)-bu da demek oluo ki 'REÇEL KAVANOZU KAFE' için kısa film çekmeye başlayabilirz.fikri olarak tüm hazırlıklarımız tamam,rölövesini aldığımız Üsküdar kuzguncuktaki köprü manzaralı,boğaza sıfır bi yalı camiisi olan, Üryanizade camii'ni kafe yapmak istiorz,evet kitap kafe.)! zaten kimse namaz kılmaya gelmio,gelenlerde bahçesinde saatlerce oturmak için namaz kılıyo!.),caminin 21 yaşındaki ideaist! imamı da üsküdar da gezio sürekli.)şartlar olgunaştı anlayacağınız;tüm bunlar birleşince kafe yapmak kaçınılmaz oluo.) 'mimarlık yapmaya ne kadar geç başlarsak o kadar iyi olur' teması ile gelişen bi durum bu.'mimarız ama mimarlık yapmıyoruz'(kulağa müthiş hoş geliyo) kafenin adı reçel kavanozu' tanıtım afişleri bile hazır(by hür).kırmızı beyaz piti kareli masa örtüleri,beyaz sandalyeleri,kırmızı 8'li ocağı ve kırmızı kahve çekme makinası,her daim fırından yeni çıkmış kurabiye kokan mutfağı,english home da görüp bayıldığımız muhteşem avizesi ile herşey çok güzel olacak.açılış müziğimiz 'dance me to the end of love' olacak ama sıradan günlerde dibine kadar ahmet kaya çalacak içerde.-entel görünümlü dantel-çok çok eskiler ait dergiler olacak raflarda,eski karikatür dergileri,cafcaf bile olabilir o derece.) boğaza bakan cepheyi cam yapıcaz mesela ,eğilseler suya değecekleri cinsten,insanlar cam kenarında oturmak içn sıra bekleyecekler.) mesai bitip kapıları içerden kitlediğimizde istanbul bize gülümseyecek biz O'na,Murat Yılmazyıldırım çalacak arkadan ,sabaha kadar kitap okuyacağız,,

6 Ocak 2012 Cuma

uzun geceler,,behzat Ç.

http://fizy.com/#s/1ahs2l Hani bi şarkının yalnızca 2 kelimesini duyarsın bi yerlerde kazara,birazda melodisini anımsarsın aslında,hani tekrar duysan kesin hatırlayacağın cinsten.ama kimseye de sormazsın 'o şarkı' neydi diye?kendin bulmak istersin,gurur yaparsın.) saatlerini google da harcarsın.kan ter içinde kalırsın,abak sabuk bi sürü şarkıyı orta yerine kadar dinlemek zorunda kalırsın acaba 'bu mu diye'.linkler seni saçma sapan forumlara götürür,herkes başka bir şarkıdan yakınır'yıllardır arıyorum ama bulamıyorum' şeklinde.işte tüm bunlar bir bir yaşandı bu gece.ama 'süper mario oynarken çıldıran kız' videosundaki eleman gibi çığlık atmak istiyorum;'buldummmm':)İyi geceler olsun efenim,,

2 Ocak 2012 Pazartesi

ezginin günlüğü,martı,,



://fizy.com/#s/1aj9op ..bırak uyusun şu deniz kanatlarımın altında,gel gezmelere gidelim biz bulutların asfaltında ,hiç yaşamamışız gibi olacak sonunda,ben kendi yoluma gideceğim güneş kendi yoluna,,















Sınavlar yaklaştı,toparlanma,silkelenme,çabalama,çırpınma,garip telaşlara,gereksiz streslere kapılma,her kelimenin arasına virgül koyarak düşünme zamanı,dağınık aklını toplama,unutma,unutmak için komik durumlara düşme,ders çalışman gerekirken blog yazmaktan vazgeçme vakti,budur.)ben şimdi böyle konuşuorm ama konu yine 'okul bitio son 6 ay;napıcam' temalı kaçınılmaz cümlere varacak hissedebiliorm.Cuma günü istanbulda osmanlı mimarisi için yaptığımız ödev gezisini anlatma yolunu seçerek konudan uzaklaşmayı tercih ediorum.8 de çıktık izmitten yola pardon 9 'da.1 dk ile vapur kaçırmayı ve kabataş yerine beşiktaş vapuruna binme gibi aksilikler! le beraber 12 de taksimdeydik.Ispanaklı böreklerimiz eşliğinde 'marmara otel'den aşağı salınıp 2 yapıyı fotoğraflamakla başladık işe.elimizde olan eski kapı numaraları değişen sokak isimleri işimizi epey zora soktu.Sıra selviler'den cihangire doğru fotoğraf çekerek devam ettik.Ermeni okulu gibi dar uzun bi sokağı cephe olarak kaplayan bi yapıyı bu sokakta 27 mmlik lensle aynı kareye almak elbetteki imkansızdı,yapının fotoğrfını yaklaşık 8 karede albildik,dersten önce puzzle niyetine photoshop da birleştirmeyi umuyoruz.istiklali, karış karış tardıktan sonra TRT binasından ana caddeye çıktık,binanın cephesindeki devasa 'leyla ile mecnun posteri'gözlerimi yaşarttı.Erdal bakkalla aynı karede verdiğim pozlar,tarlabaşına yürümemiz için gerekli enerjiyi fazlası ile verdi bana.Tarlabaşı maceramızı kısa geçicem.biz ve travestliler.nokta!.Sonraki durak kasımpaşa idi RTE stadyumundan aşağı salındık ve Kasımpaşa meydan da Turşucu Bayram sokağı aramaya başladık,bulamadık.)Hava kararmasa daha çok arardık ama çekilmesi gereken onlarca yapı bizi beklerken acele etmek gerekiodu.şimdi şimdi idrak edebilyorum yalnızca! yorulduğumuz için bindiğimiz taksi bizi ölümden kurtarmış olabilir.'Hacı Hüsrev'de fotğrflanmsı gereken 2 yapı için düştük yola.taksici amcanın'oralar pek tekin yerler değildir' ihtarına içimizden'en fazla ne olabilir ki' şeklinde tepkiler verdiğimize eminim.Sakız ağacı sokağı aramaya başladık elimizde 'city map'ler:) yol sormak için konuştuğumuz insanları tariflemem imkansız daha önce hiç böle bi durumla karşılaşmamıştım.kovaman makina ile bizi görenler eminim eroin müterisi ile bakmışlardır bize.az ilerde sokakta döner bıçağı ile misket elma soyan amcaya yol soran taksici eminim korkudan...Her neyse içimden 'acilen kentsel dönüşüm yapılmalı' diye diye ilerledik taksi ile sokaklarda,bizi gören polis arabasındaki memur taksiciye'çocukları sakın indirme burda,götür hemen' dedikten sonra bizde ampüller yandı;sonra ışıklı bi yoldan içeri girdik.....
Çiziyorum;çizgi karakteri olarak değil ama fikri olarak eleştiri alınca bozuluyorum neden?
NOEL BABA NE KADAR CÖMERTSİN?
Vakit 2011’i kovalayıp 2012’ye kucak açmak vakti.Geri sayımlar başladı çoraplarımızı şöminelerimize asmak için,heyecanlıyız! Yıl ‘tamamı’ ve ‘yılbaşı’ şeklinde ikiye ayrılır bizim için;arz ettiği önem bakımından yılbaşı 1-0 öndedir hatta.Nedendir bilinmez bu süreçte pek mühimdir kırmızı olan herşey,şapkalar,süsler,hediyeler,çamlar,ağaçlar,noeller,babalar,geyikler,nimet ablalar,piyangolar,çekilişler,hindiler,özenmeler,imrenmeler,benzemek isteyişler,benzemeler, aslında farkında olmadan kaybetmeler,vazgeçmeler,yitirmeler…
Farketmeden benimsediklerimizden başlamak isterim aslında ;mübarek görünümlü ak sakallı ‘noel baba’ mesela;karikatürist Thomast Nast’ın Anadolu da yaşadığı söylenen Aziz Nikola ile Velt Tanrısı’nın tiplemelerini birleştirmesi ile ortaya çıkmıştır kendileri.İlkokul çağındaki her çocuğumuzun dedesi kadar sevdiği,kafasını her çevirdiği yerde onun oyuncakları ile karşılaştığı,onun resimleri ile dolu odalar hayal ettiği ‘kırmızı şapkalı baba’ hristiyan dünyası için gerekli,önemli ve etkili bir semboldür.
Meselenin beslendiği kaynağa daha detaylı bakacak olursak;320 yılında Cermen kültüründe yılbaşlarında hediyeler verilmesi,İskandinav mitolojisindeki Tanrı Odin’e dayanır.Odin’in uçan atı Sleipnir için çocuklar patiklerinin içine havuç ve şekerleme koyup duvara yada kapıya asarlar,Tanrı Odin de bunların karşılığında çocuklara hediyeler,tatlılar,şekerlemeler verir.Mevzu böyle başlamıştır yani yüzyıllar öncesinin mitolojik unsurları nasılda gelmiş yerleşmiş hayatımızın ortasına,kendisini nasılda bir anda dönüm noktası yapıvermiş bizim için yada zorla önemli hale getirilmiş;nüfusunun %2’si hristiyan olan Irak hükümetinin ilk resmi tatili Amerikan işgalinden sonra ‘noel’olarak gerçekleştirilmiştir.İlk resmi tatillerine bu şekilde kavuşan Irak halkı ‘noel’ kavramını öğrenmiştir mesela istemsiz olarak.Bu kadarını Tanrı Odin bile tahmin etmezdi diye düşünmekteyim.
Meselenin diğer bir ayağı da fazlaca içler acısı şöyle ki;Noelin,yılbaşının,noel babanın edindiği misyon;toplum tüketimini pompalayan bir araç haline gelmiştir artık,tüketimle kol kola girmiş dolaşan bu unsurlar çoktan bizi de halaya katmış durumdalar.Tamda istenilen budur aslında; ‘geyikli arabasına binmiş,hediyeler saçarak dolaşan cömert noel baba’batı kültürünün doğuyu istila etmede kullandığı en güçlü sembollerden biri haline gelmeyi başarmıştır.Yapılan açıkca kültür emperyalizmidir evet,sömürülen,hükmedilmeye çalışılan yada asimile edilen( adına her ne derseniz)kültürlerdir,geçmişten geleceğe taşınmak,muhafaza edilmek istenenlerdir,hiçbir şekilde ve hiçbir durumda sahip olunmamış kültürel unsurları süslü püslü hediye paketleri içinde insanlara sunmaktır yapılmak istenen.Kabaca ‘eskiden noel baba mı vardı?’ dır demek istediğim.
Benim karşı durmaya çalıştığım mesele;hristiyanlık için önemli olan bir figürün,müslümanlar için de önemli hale getirilmiş olmasıdır. Avrupalılar,hristiyanlığın peygamberi Hz.İsa’nın doğumunu,bayram olarak,doğumundan 4 asır sonra kutlamaya başlamışlardır ve bu ocak ayının 1.gününe denk gelmektedir,yani aslında teoride kutlanan yeni bir yılın başlaması değil Hz.İsa’nın doğumudur,fakat pratik de ‘noel’ dağılmış ve dinlerinden kopmuş hristiyanları heyecanlandırmak için yaygınlaştırılmıştır.İkinci bir mesele de yeni yıl yaklaşırken evlerimizin en güzel köşesine yerleştiriverdiğimiz çam ağaçları,maalesef ki bu noktadaki hassasiyetimi ‘doğaya zarar vermek’ başlığı altında aktaramayacağım(kesinlikle bu mevzu da çok mühimdir)endişelendiğim kısım çam ağaçlarını arkasında saklanmış,baş tacımız olmayı başarmanın verdiği gururla bizi seyredenlerdir. Hristiyanların Noel için kesip süsledikleri çama ilk olarak 1605 yılında Almanya'da ilgi gösterilmeye başlanmıştır. Daha sonra XlX yüzyıl ortalarında Helene de Mecklembung tarafından Fransa'ya taşınmıştır.Ermeni mitolojisinde yeni yıl tanrısının adı Amanor'dur Paganlık çağında avlanan hayvanlar Amanor onuruna çam ağaçlarına asılırmış Noel gününde çam ağaçlarına çeşitli şeyler asılarak yapılan tören, Hristiyanlığa bu pagan geleneğinden geçmiştir.Tüm bunlardan temelli baş gösteren ‘çam ağacı sektörü’ yada’özel gün sektörü’ yada ‘oyuncak sektörü’ ne derseniz,bu durumdan fazlaca nemalanmaktadır ve bu çizilen tablo kapitalizmin zafer yüklü yüz ifadesinin fotağrafı olarak karşımızı çıkmaktadır.
Durum böyle abartığımı düşünenler elbette ki olacaktır,doğaldır da belki,ancak taviz diye bakmadığımız her durum diğer bir tavizi,farketmeden bir vazgeçişi, peşinden sürükleyecektir.Farkındalık oluşturmak herhangi bir durumda atılan en önemli adımdır diye düşünmekteyim.Yorumsuz bir bitiş gerekirse eğer:‘Her kim bir millete benzemeye çalışırsa o da onlardandır’Hadis-i Şerif.